Şiddet, saldırganlık dürtüsünün dışavurumudur. Öfke ve kızgınlık patlaması olup ilkel beyinde gerçekleşen bir dürtüdür. Şiddet sadece bedene değil, ruhsal bütünlüğe de zarar veren bir eylemdir. Fiziksel, psikolojik, cinsellik gibi birçok alanda şiddete rastlayabiliriz. Yapılan araştırmalar beynin frontal bir bölgesindeki bozukluğun tetiklenmesi sonucunda ortaya çıktığını gösteriyor.
Şiddeti uygulayan ve bunu içselleştiren kişiler çocukluklarında aileleri tarafından şiddete maruz kalmış veya aile içinde şiddeti gözlemlemiş olabiliyor. Bu olumsuz davranış modelini duygularını ifade etme biçimi olarak hayatlarına yansıtıyorlar.
Kadının hayır demesini (engellenme) kabullenemeyen, kendini yetersiz ve eksik gören, benlik algısı-özsaygısı ve özgüveni düşük olan bireyler kendilerini savunmak, baskın olmak, haklı çıkmak, kabul görmek için bu yöntemi seçebiliyorlar. Daha çok kendini sözlü olarak ifade edemeyenlerin istediklerini gerçekleştirmek için başvurduğu bir yöntem. Şiddetin dozunu arttırarak korku ve itaati yaratmak isterler.
Psikolojik şiddet fiziksel şiddetten daha yaralayıcıdır. Kadının güçlü yanlarının üzerine oyunlar oynayarak kendine olan güvenini kırar, kişiyi değersizleştirir. Kadın yalnızlaştırılarak şiddetin sorumlusu gibi gösterilir. Hakaret etme, dalga geçme, lakap takma, yok sayma, küsme, yalan söyleme, aldatma, ötekileştirme, kişiliğini suçlama, sessiz kalma, kıyaslama, duvar örme, pasif agresif davranma, şaka adı altında acımasız sözler söyleme, ses tonunu yükseltme, toplum içinde utandırma gibi birçok şekilde kendini gösterebilir. Örnek verecek olursak;
Kadın kendine olan güvenini, inancını, cesaretini kaybeder. Kendinden şüphe duymaya başlar. Kendi gerçekliğini sorgulamaya başlar, her durumdan kendini suçlu hisseder. Şiddeti uygulayanın da istediği gibi o durumdan çıkacak gücü kendinde göremez ve tüm yükü üstlenip ilişkide kalmaya devam eder. Açık iletişim burada oldukça önemli. Kişiler neler hissettiklerini birbirleri ile paylaşabildikleri noktada farkındalıkları da artıyor. Aile içinde demokratik bir tutum olduğunda ve eşler birbirlerinden bekledikleri rollerin hakkını verdiğinde çoğu zaman bir sorun kalmıyor. Kişi bir konu hakkında rahatça konuşabileceğini bildiğinde, partnerin beklentisine göre fikir beyan etmediğinde, birbirlerini geliştirmeye yönelik eleştiride bulunduklarında sağlıklı bir ilişkiden bahsetmek mümkündür.
Öğrenilmiş toplumsal cinsiyet rollerinin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Ne yazık ki
Gibi sözlerin bilinçaltımızda yarattığı birçok dinamik var. Erkekler her zaman daha güçlü görünmek zorunda hissettiğinden kadına karşı kendini yetersiz gördüğü bir durum olunca şiddete başvurabiliyor. Kadınlar ise el alem ne der kaygısıyla yaşadıklarını sindirmeye çalışır, bahane arar. Kıskanmayı, sahiplenmeyi sevgiyle bağdaştırır. Çoğu zaman aile yaşamında şiddete şahit oldukları için buna yabancı hissetmezler, kendilerine reva görürler.
Türkiye’de çoğu kişi kaygılı bağlanıyor. Kaygılı bağlanan kişiler terk edilmekten çok endişe duyarlar. Aman o öyle yapmasın diye birçok duruma boyun eğme ihtimalleri vardır.
Şiddet eğilimi olan kişilerin küçük yaşlarda nesnelere zarar veren, başkalarının canını yakmaktan çekinmeyen oldukça öfkeli kişiler olduğunu görürüz. Bunu bilinçli veya bilinçsiz yapmış olsalar da sağlıklı bir durum değildir. Çocuklarda davranım bozukluğu, dürtü kontrol bozukluğu görülebilir. Kendi yıkıcı davranışlarına karşı bir pişmanlık yaşamazlar. Küçük yaşlarda fark edilip bir uzmandan destek alınması ilerleyen yıllarda sağlıklı ilişkiler kurabilmesi için etkili olacaktır. hayatınızdaki kişi sizin haklarınızı umursamıyorsa, saldırgan davranışlar sergiliyorsa, davranışlarına her zaman bir kılıf buluyorsa, sık sık yalan söylüyorsa, çıkarı için farklı davranıyorsa, pişmanlık duymuyorsa aksine eziyet etmekten hoşnut oluyorsa psikopat-sadist özellikler gösterdiğini söyleyebiliriz.
Caydırıcı cezaları almayışı şiddeti uygulayanı pekiştiriyor. Pandemide evde geçirilen sürenin artmasıyla eşlerin tahammül seviyesi düştü. Çocuklu aileler, olduğundan daha fazla birlikte zaman geçirdikleri için daha fazla problemle de karşılaştılar. Stres düzeyinin artması geçimsizliği de etkiledi. Ayrıca çocuk yetiştirirken ki tutumlarımız da çok etkiliyor. Vurunca aferin oğlum demek o davranışın doğru olduğunu düşündürtür. Erkek çocuklara kadınların değerli olduğu, karşı cinse saygı duymayı, konuşup anlaşarak iletişim kurabilmeyi, sevmenin sahiplenmek olmadığını, kimseyi küçük görmemeyi ve değer vermenin nasıl bir şey olduğunu öğretmek gerekir. Çocuk bunu en iyi rol model alarak öğrenir. Bu yüzden ailenin içinde de şiddet olmaması çok önemlidir. Kız çocuklara ise kendi kendilerine yetebilmeyi, namus algısının yürekten geçtiğini, ahlaki değerlerin beyinde olduğunu, kıskanılmanın sevmeye eş değer olmadığını ve özsaygıyı öğretmek gerekir.
Şiddet öğrenilen bir davranış olduğu için şiddete başvurmamak da öğrenilebilir. Bunun için her iki tarafın farkındalık düzeyinin yüksek olması ve sen-ben bilincinden sıyrılarak biz bilinciyle hareket edip ilişkilerini iyileştirme niyetlerinin olması gerekir. Bu süreçte çiftin psikoterapi desteği alması da oldukça önemlidir.
M. Berk Karaoğlu
Uzman Klinik Psikolog - Aile Danışmanı
Tüm hakları saklıdır. 2023
izmirterapist.com